hatasını kabul etmeyen insana ne denir
Birkonu hakkında, hep kendini haklı göstermek için karşısındaki kimsenin kalbini kıracak şekilde sözü uzatmak ve gönül incitmek, kötü bir huydur. Böyle davranışlara münakaşa denir Münakaşa etmenin, insanlarla çekişmenin birçok zararları vardır. Kimsenin sözünü kabûl etmemek, hep “hayır öyle değildir” demek, muhalefet etmeyi âdet haline getirmek çok
Gayrimüslim: Müslüman olmayan, İslâm'ın dışında başka bir dine mensup kişi. İnsanlar inanç bakımından iki gruba ayrılır: Hz. Muhammed (asv)'in peygamberlerin sonuncusu (el-Ahzâb, 33/40) ve bütün insanlığın peygamberi (el-A'râf, 7/158; Sebe', 34/28) olduğuna inanan kimselere Müslüman; Hz. Muhammed (asv)'in
Soykütüğünün yirmi birinci göbekten atası olan Adnân’a kadar uzanan kısmı güvenilir bulunarak zikredilmiş, ondan sonrası Hz. Peygamber’in de işaretiyle yaygınlık kazanmamıştır (İbn Sa‘d, I, 56, 58). Bizzat kendisi tarafından kabul edilip bütün İslâm kaynaklarınca zikredilen soy kütüğü şöyledir: Muhammed b.
Kulu, Allah yürütür. Rızkı, Allah verir. Müslüman, yaşadığı her imtihanla beraber îmânını, teslîmiyetini, şevkini pekiştirir. Hayrın da şerrin de vazife yaptığı; tanıyamamış olanların tanıması, görmemiş olanların görmeye başlaması ve kemâle erip olgunlaşması gereken öğrenme yerine, “hayat mektebi” denir.
Mrb benim sorum: oğlum 4.5 yaşında kötü bir şey yaptığı zaman suçu başkasına atıyor kesinlikle kabullenmiyor hiç bir zaman şiddet uygulamadım bağırmadım korkutmadım gözümüzün önünde yaptığı şeyi kabullenmiyor altına kaçırınca bile ben yapmadım babam yaptı abim yaptı diyor.🙈 bende bu huyun onda kalıcı olmasından endişe ediyorum sizce nasıl
Site De Rencontre Gratuit Badoo Inscription. Türkçesi Enise Akgül Hata yaptığımızda, her zaman bunu kabul etmeli miyiz Psikolog Carol Tavris ve Eliot Aronson, Psychologies dergisinde Charlotte Northedge’a hatalarımızı kabul etmenin neden faydalı olduğunu hata yaptığımızda bunu kabul etmekte çok zorlanırızEliot Aronson Beynimiz; zeki olduğumuz, yetkili ve ahlaklı olduğumuza dair temel duygularımızı korumak için fiziksel bağlantılara sahiptir. Bundan dolayı, bu özelliklere sahip olmadığımızı gösteren belirtilere karşı -özellikle de gerçekten önemsediğimiz durumlarla karşılaştığında- içten gelen bir rahatsızlık hissederiz. Buradaki ikilem kişinin zeki, ahlaklı ve yeterliliğini kanıtlaması için; zeki yeterli ve ahlaklı olduğunu hissetmediği şeyleri yapmaktan Tavris Sadece davranışlarımızda değil, bizim için önemli olan inançlarımızda da kendimizi mazur göstermekten vazgeçebiliriz. Bundan dolayı, birisine “Harry, senin çocuk yetiştirme felsefenin yanlış olduğuna dair çok güçlü kanıtlarım var, sence de ilginç değil mi” dediğinizde size teşekkür etmeyeceklerdir. Size, o saçma kanıtları nereden bulduğunuzu sorarlar. Böylece söylediğiniz şeye önem vermekten kurtularak sadece kendi fikirlerini değiştirmiş inançlarımızı ve davranışlarımızı mazur gösterdiğimizin farkında mıyızCT Bilinçsiz olarak, haklı olduğumuzu hissederiz. Çünkü beynimizin, tutarlı bir inanç sistemini muhafaza etmek ve kendimizle ilgili düşüncelerimizi korumak için buna ihtiyacı Uyumsuzluk teorisi bunu şöyle açıklar. Sayısız deneyimler, insanların inançlarının yanlış olabileceğini öğrendiklerinde rahatsızlık duyduklarını, önemli bir karar verirken kendilerini aptalca hissedecekleri şeyleri yapmaktan korumaya çalıştıklarını göstermektedir. Mesela, diyelim ki, “Ben iyi bir insanım” düşüncesi “Yaşlı anne-babamın bakımı için kardeşlerim kadar çaba harcamıyorum” düşüncesi ile çatıştığında uyumsuzluk oluşur. Kişi bu uyumsuzluğu bertaraf etmek için cömert olduğunu düşünmeye çalışır. “Ben onlardan daha meşgulüm. Hem onlar her zaman erkek kardeşime parasal anlamda yardım ettiler. Nick dışarıda cebi dolu gezerken ben parasızdım”.Bu çeşit bir kendini haklı çıkarma davranışı yıkıcı olabilir miCT Bizler kişinin kendini haklı çıkarmasının saldırganlığa neden olabileceğini biliyoruz. “Nick her zaman benim sahip olduklarımdan fazlasına sahipti” gibi. Daha da ilginci saldırganlık da kendimizi daha fazla haklı çıkarmamıza sebep olacaktır. Cimri, kıskanç ya da kalpsiz olamayacağımıza göre bunu diğer kişinin hak etmesi gerekir. “Nick iyi para kazandıran bir işe sahip olamazdı çünkü çok tembeldi”. Hareketlerimizi haklı çıkartarak o duygularla yolumuza devam edebilmeyi haklı çıkarışlar ilişkilerimizi nasıl etkilerEA Eşler arasındaki çoğu kavga “ben haklıyım sen haksızsın” merkezlidir. Fakat her iki taraf da elinden geldiğince kendi yaptıkları şeyleri savunmayı bırakırsa daha az savunmacı ve karşı tarafın bakış açısını duymaya daha hazır hale gelirler ve böylece belki de kendilerine ait bazı hataları değiştirme fırsatı Eşinizin olaya bakış açısını kabul etmeniz gerektiğini ya da tüm anlaşmazlıklarda özür beyan ederek ona teslim olmanız gerektiğini söylemiyoruz. Tüm çiftler geçmişte olan bazı olayları kimin daha doğru hatırladığı hakkında, çocukların nasıl yetiştirileceği hakkında ya da buna benzer konularda tartışırlar. Fakat çiftler, haklı olduklarını ispat etmek yerine bu sorunu nasıl çözecekleri üzerine yoğunlaşırlarsa çok daha mutlu hatalarımızı kabul etmek konusunda diğer insanlara göre daha mı çok zorlanıyoruzEA Bazı insanların, gerçeklere dayanan, yüksek diyebileceğimiz öz saygıları vardır fakat onların kişisel değerleri, her zaman haklı oldukları üzerinde kurulu değildir. Onlar kendilerine şöyle diyebilirler “Aptalca bir hata yaptım, fakat bu benim aptal bir insan olduğum anlamına gelmez. Yaptığım bu hatadan ne öğrenebilirim” Ve aslında hemen hemen herkes bu şekilde düşünmeyi öğrenebilir. Çünkü öz saygı, köklü bir karakter özelliği değil benliğimizle ilgili kolayca değiştirebileceğimiz bir güzel bir konuya temas etmişsiniz- çoğumuz hatalarımızı kabul ettiğimiz zaman diğer insanların bizi hak ettiğimiz kadar sevmeyeceklerinden korkarız. Bunun sebebi nedirEA Benliğimizle ilgili olarak dürüst olduğumuzda daha insancıl ve daha sevecen oluruz. Bir doktor, lekesiz bir sicilin her şeyden daha önemli olduğunu düşünebilir fakat doktorların normal, insanca hatalarını kabul ettiklerinde, hastalarının daha affedici ve dava etmekten kaçınıcı oldukları görülmektedir. Aynı şekilde, suç işleyen kişi yaptığı kötülüğü kabul ettiğinde de mağdur olan kişi daha içten ve affedici kabul ettiğimizde, saygıdan başka ne kazanırızCT Yaptıklarımızdan hangilerinin hatalı ve iyileştirilebilir olduğunu görmezden geldiğimizde hiçbir ilerleme kaydedemeyiz. Bilim adamları, hâlihazırda inanmakta oldukları şeyleri doğrulayıcı kanıtlarına baktıkları kadar, bunları doğrulamayan kanıtlara da ulaşmak üzere eğitilmişlerdir. Kendimizi de bunu yapmaya zorlarsak ne kadar etkili olabileceğini fark ederiz. Bu yolla, kişisel yargılarımızla lekelenip, buğulanmış gözlüklerimizi çıkartarak dünyayı daha net ve daha gerçek şeyi itiraf ettiğimizde genelde buna özürlerimizi de katarız. Hatalarımızı kabullenme şeklimizle ilgili en iyi yolun ne olacağı hakkında bir öneriniz var mıCT Bu, yaptıklarımızın sorumluluğunu almakla ilgilidir. En azından ilk etapta, hatanın özrü ile hatanın sebebini birbirinden ayrı tutmak gerekir. Mesela, kuzenlerimden biri, çok ağır hasta olarak hastanede yattığı günlerde erkek kardeşinin onu hiç ziyaret etmemiş olmasına çok kırılmıştı ve ona karşı öfkeliydi. Erkek kardeşinin özrü, “ama çok meşguldüm” ve “tüm vaktimde çalışmak zorundaydım” cümleleriyle doluydu, bu kız kardeşi daha da kızdırıyordu. Aslında erkek kardeşin söylemesi gereken; “Çok hatalıydım, ne kadar incindiğini hissedebiliyorum, seni böyle kırdığım için çok üzgünüm” cümlesiydi. Daha sonra neden gelemediğini açıklayabilirdi, açıklamalıydı da… Ama öncelikle hatalı olduğunu kabul etmesi Basitçe “Hata yaptım, affedersin” demek bile karşı tarafın öfkesini zararız hale getirir ve gündemi uzlaşma, problemi çözme safhasına taşır. Bu sadece ilişkilerimiz ya da işimiz için değil yetersiz görünmekten kaçındıkları için, hatalarını kabul etmekten korkan patronlar için de geçerlidir. Hâlbuki özür dilemeden, dürüstçe yapılan hatanın kabul edilmesi, kişiyi daha insani göstermeye ve onun hatalarını bilip onaracak kadar yeterli olduğunu kanıtlamaya yeter.
Şimdi birini düşünün. Sahiden saygı duyduğunuz, her hareketini hayranlık dolu gözlerle izlediğiniz, varlığını hissetmekten hoşnut olduğunuz birini! Ne sahip olduğu para için, ne statüsü için, ne de öyle yapmak zorunda olduğunuz için değil de sadece içinizden geldiği için saygı duyduğunuz birini düşünün. Bu kişi yöneticiniz, anneniz, arkadaşınız, sevgiliniz de olabilir, sizin için akıl hocası niteliğini taşıyan herhangi başka biri de! Evet, düşündünüz mü? Hayatınıza renk katan o kişinin kim olduğuna ya da yaşamınızda böyle biri olup olmadığına karar verdiniz mi? Peki, bu kişinin veya kişilerin özellikleri hakkında ne söyleyebilirsiniz? Hiçbir uğraş vermeden sizin hayranlığınızı kazanan, her hareketinde bir nezaket olan, deyim yerindeyse hani karıncayı bile incitmekten korkarak yaşayan insanları diğerlerinden ayıran en önemli özellikleri acaba nedir? Aslına bakarsanız, nedir değil nelerdir, demeliydim. Zira o insanları diğerlerinden ayıran farkı bir kavramla açıklamanın mümkünatı yok. Düşünceli tavırları, empati yetenekleri, affetme özellikleri ve daha pek çoğuyla dünya üzerinde sayılı sayıda olan bu insanların niteliklerini anlatmak için daha fazlasını kullanmaya ihtiyaç var. Gerçi ne kadar anlatsak da kelimelerin yetersiz kalacağı bazı noktalar olacaktır ama insanlara, hayvanlara, doğaya kısacası hayatın kendisine karşı kibar olan bu kişilerin belli başlı özelliklerini dile getirebiliriz diye düşünüyorum. Zaten bu özellikler her hareketinde nezaket taşıyan kişiler için değil, kibarlıktan yoksun ve düşüncesiz olan kişiler için daha faydalı olacaktır. İşte pek çoğumuzun incelemesi ve o konudaki eksikliklerini gidermesi için öğrenmesi gereken özellikler Takdir Etmekten Çekinmezler! Eğer yukarıda söylediklerimden sonra aklınızda saygı duyduğunuz birinin resmi oluştuysa dediklerimi çok daha kolay anlayabileceğinizi söyleyerek başlayayım. Hem zaten yaşamınızda böyle biri varsa, gerçekten şanslı olduğunuzun da farkına varmalısınız. Zira günümüzde bu niteliklerden yoksun olan o kadar çok kişi var ki! Baksanıza; gün geçtikçe birazcık daha içimize kapanıyoruz. Birazcık daha kabuğumuza çekiliyor, kendi türümüze karşı biraz daha korkuyla yaklaşıyoruz. Sanki her an bir yerlerden zarar görecekmiş gibi tedirginlik içerisinde yaşıyoruz. Ama neyse! Çünkü biraz daha dağıtırsam konuya dönemeyebilirim. Ne diyorduk? Evet evet, etraflarındaki herkes tarafından sevilip sayılan kibar insanların dikkat çekici özelliklerinin başında takdir etme konusundaki cömertlikleri geliyor. Yani ister bir yönetici olsun isterse iyi bir dost onlar karşısındaki kişiyi takdir etmekten çekinmiyorlar. Bir başkasının başarısına kıskançlıkla bakmak yerine onu içtenlikle tebrik edebiliyorlar. Kısacası; onlar övmeyi biliyorlar. Hem bir tek büyük başarıları için de değil insanları gösterdikleri çabalardan ötürü de takdir ediyorlar. İşte bu özellikleriyle de herkesin saygısını kazanıyorlar. Sabır Konusunda Cömerttirler! Hemen her konuda sabırsızlık gösteriyoruz, değil mi? İstediğimiz her şey anında olsun istiyor, bu niteliğimizi de tüketime dayalı yaşantılarımızda ne kadar benimsediğimizi gösteriyoruz. Ne iş hayatında ne de özel hayatımızda sabırlı davranamıyor, aceleci yaklaşımımızla kendimizi hep sıkıntıya sürüklüyoruz. Ne bileyim, istediğimiz terfiyi alamadığımız için performansımızı düşürüyor, azıcık daha sabretsek çok daha iyi yerlere gelebileceğimiz gerçeğini göremiyoruz. Aynı şekilde özel hayatımızda da basit anlaşmazlıklar yüzünden ilişkilerimizden oluyor, sonra da “ne dostluk kaldı ne de ömürlük aşk” diyerek yağ gibi üste çıkmaya çalışıyoruz. Oysaki yaşadığımız pek çok sorunun bu telaşlı tutumumuzdan kaynaklandığını bilmemiz lazım. Sabır konusundaki yoksunluğumuzun bizi hep istemediğimiz durumlar içerisine soktuğunu anlayabilmemiz şart. Çünkü kibar insanların sahip olduğu bu nitelik mutluluğumuz için olmazsa olmaz kurallar arasında! Dinliyormuş Gibi Yapmazlar! Hani karşınıza geçip sizi dinliyormuş gibi yapan insanlar var ya! İşte saygı duyulan ve her hareketinde nezaket taşıyanlar kesinlikle onlardan biri değiller! Çevrelerinden bu kadar saygı görmelerinin nedenlerinden biri de tam anlamıyla iyi bir dinleyici olmaları! Çünkü onlar iyi bir dinleyici olmanın kişiye ne kadar çok şey kazandıracağını biliyorlar. En başta, karşı tarafın saygısını kazanmak için bu faktörün sağlanması gerektiğinin farkındalar. Kaldı ki iyi dinleyici olmak onlar için mecbur hissettikleri için değil aksine isteyerek yaptıkları bir şey! Yani pek çoğumuzun da yapması gereken bir şey! Uzun lafın kısası; kulaklarımızı biraz olsun açmalı, dinleyerek bir şey kaybetmeyeceğimizi anlamalı ve hayatın bize ne anlatmak istediğini duymak için uğraşmalıyız. İnsanları Hatalarıyla Yargılamaz, Onları Görmeleri için Uğraşırlar! Kibarlıklarıyla etraflarında hayranlık uyandıran insanların bir diğer özelliği de insanları hatalarıyla yargılamamaları! Karşılarında olan kişi her ne kadar hatalı olsa da bunu onun yüzüne vurmamaları! Geçmişin geçmişte kaldığının farkında olarak onu suçlamak yerine hatasını anlaması için farklı yollar kullanmaları! Evet, hayatına nezaket katmayı başarmış kişiler dikkat çeken özelliklerinden biri de bu! Yani onlar insanları hatalarıyla yargılamak yerine, hatalarını göstermeyi tercih ediyorlar. Ve bu özellikleri sayesinde de hem kendileri kazanıyor hem de karşılarında olan insana hayatlarında kazanabilecekleri en iyi yaklaşımlardan birini kazandırıyorlar. Peki, böyle durumlarda biz ne yapıyoruz? Karşımızdaki kişiyi yerin dibine sokuyor, onu utandırarak ders vermeye çalışıyor, sonucunda da hem kendimizi hem de başkalarını mutsuz ediyoruz. İşte bu nedenle, suçlayıcı yaklaşımdan bir an önce kurtulmalı, önümüzde yaşamımızı güzelleştirme gibi bir seçeneğimiz varken yanlış yola sapmamalıyız. Empati Yeteneklerini Kullanırlar! Günlük hayatınızda da değil, genel olarak empati yeteneğinizi ne kadar kullanıyorsunuz? Hal ve hareketlerinizi ne kadar ölçüp tartarak belirliyorsunuz? Bir adım atmadan önce o adımın sonuçlarını ne kadar düşünüyorsunuz? “Eh işte” mi yoksa “yok denecek kadar” az mı? Ne yazık ki pek çoğumuz empati yeteneğinden yoksunuz. İlginizi Çekebilir Empatinin Önemini Anlamanızı Sağlayacak 7 Temel Nokta Bu nedenle de ilişkilerimiz başta olmak üzere bir sürü alanda kayıplar veriyor, hiç yok yere acı çekiyoruz. Genel olarak düşüncesizce hareket ediyor, söylediklerimizin nereye gideceğini düşünmeden konuşuyor, kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koymak bir yere dursun bunu aklımıza bile getirmiyoruz. Sonucunda ise aynı duyarsızlıkla yüz yüze geliyor, insanların ne kadar anlayışsız olduklarını söylüyor, bütün bunların kendi hatalarımızdan kaynaklanabileceği ihtimalini hesaba bile katmıyoruz. Egolarına Boyun Eğmezler! Evet, onlarda da hepimizin sahip olduğu o malum egolardan var ama nezaketi bir yaşam biçimi olarak benimsemiş insanlar egolarına boyun eğmiyorlar. Zaman zaman kendilerini diğerlerinden daha çok bir şey görseler de bununla savaşmayı biliyorlar. Peki, böyle durumlarda biz ne yapıyoruz? Kendimizi dev aynasında görüyor, şimdiye kadar elde ettiklerimize güveniyor ve sık sık bu dünyada sıradan bir insan olduğumuzu unutuyoruz. Dünya sanki bizim etrafımızda dönüyormuş gibi davranıyor, bu yaklaşımımızı hem iş hem de özel hayatımıza yansıtarak farkında olmadan kendimize zarar veriyoruz. Hatta bazen bu ego deliliği bizi narsist biri haline getiriyor. Nitekim bu da bizi derin bir mutsuzluğa ve açlığa sürüklüyor. Kısacası, etrafımızdan gerçekten saygı görmek istiyorsak egolarımızın bizi yönetmesine izin vermemeliyiz. Mütevazi olmayı öğrenmeli, kendimizi bulutların üzerinde görmekten vazgeçmeliyiz. Başkalarının Mutluluğuyla Mutlu Olabilirler! Hayran olduğumuz o kibar insanların öğrenmemiz gereken bir diğer özelliği de bu! Yani onlar başkalarının mutluluğuyla mutlu olmayı biliyorlar Pek çoğumuzun yaptığı gibi insanların gülümseyen yüzlerinden rahatsız olmuyor, başkalarının mutlu yaşamlarına kıskançlıkla bakmıyorlar. Evet evet! Tam olarak bunu yapıyorlar. Efendim? Skim bir başkasının mutluluğundan rahatsız olur mu diyeceksiniz? Büyük ihtimalle çoğu kişi gibi siz de şu anda bunu düşünüyorsunuz. Ama ne yazık ki gerçekler düşündüğünüz gibi değil! İnsanlar mutluluğa o kadar açlar ki hayatından hoşnut olanlara pek de hoş olmayan gözlerle bakılıyor. Daha çok para kazanan, terfi alan, başarılı olan ya da çok mutlu evlilikler sürdüren kişilere karşı içten içe düşmanlık besleniyor. Farkında olarak ya olmayarak! Sayısız insan başkalarının mutluluğuna sevineceği yerde olumsuz duygular besliyor. Kısacası, onlardan biri olmamak için uğraşmalı, başkalarının mutluluğuyla mutlu olacağımız yerde kıskançlık gibi duygularla kendimizi zehirlememeliyiz.
ON BİR AYIN SULTANI RAMAZAN 11 ayın sultanı diye adlandırdığımız Ramazan orucu, sağlığı yerinde olan her Müslüman’a farzdır. Zira Ramazan’ın hakikatine vasıl olamayan, Ramazan orucunu idrak edemeyen ve kabul etmeyen kişilere ise zorunlu değildir. Allah cc. “Ey iman edenler! Size namaz farz kılındı.” Yine “Ey iman edenler, oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” diye buyurmaktadır. Bkz. Bakra 183 Değerli gönül dostu kardeşlerim; orucun zahiri ve batıni yönlerine geçmeden önce uruç etmek, yükselmek anlamına da gelen oruç ibadetini, üç ana başlıkta arz edelim. Bunlar sırası ile Sahur, İmsak ve İftardır. Söz konusu başlıklara sırası ile göz atalım ve sonrada konumuza devam edelim inşallah. SAHUR; oruç tutacak kişilerin imsak vaktinden önce, gece yedikleri yemeğe denir. Sahur oruca dayanma gücü verdiğinden, sahura kalkmak müstehaptır. Peygamberimiz sav. Efendimiz "Sahur yiyiniz; çünkü sahurda bereket vardır." diye buyurmuştur. İftarda acele etmek, sahuru ise geciktirmek sünnettir. Ayrıca sahur vakti, duaların makbul ve kabul olduğu vakitlerden biridir. İMSAK; sözlükte "kendini tutmak, engellemek, el çekmek, geri adım atmak" anlamlarına gelir. Dini bir kavram olarak ise iftar vaktine kadar yemeden, içmeden ve orucu bozan diğer şeylerden uzak durmak, el çekmek demektir. İmsakın zıttı ise iftardır. İslam'ın temel esaslarından biri olan orucun tek rüknü imsaktır. İmsak vakti, başka bir deyişle oruç yasaklarının başlama vakti, fecr-i sadık, yani tan yerinin ağarmasıdır. Bununla yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başladığı vakittir. İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği, güneşin batma vaktidir. İFTAR İslam'ın beş şartından birisi olan oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar yemek, içmek ve diğer bedeni zevklerden uzak durmaktır. Dini bir kavram olarak iftar; orucu açmak, oruçluya orucunu açtırmak, başlanmış orucu bozmaktır. Oruçlu kimsenin vakti gelince usulüne uygun olarak orucunu açtığı zamandır. Peygamber sav. Efendimiz, iftar vakti girdikten sonra oruçlunun iftarda acele etmesini ve oruçlarını hurma veya tatlı bir şeyle ya da su veya tuz ile açmalarını tavsiye etmiştir. Oruç açılırken dua etmek sünnettir. Peygamber sav. Efendimiz, iftar esnasında yapılan duaların kabul edileceğini müjdelemiş ve kendisi de "Allah'ım, Senin rızan için oruç tuttuk, Senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur çünkü Sen her şeyi işiten ve bilensin." şeklinde dua buyurmuşlardır. Cenab-ı Hak bir hadis-i kutsilerinde buyuruyor ki “Ademoğlu'nun işlediği her iş kendisinindir, fakat oruç benimdir, onun mükafatını ben vereceğim." İnsan, orucun faziletine inanarak ve Allah'ın emrine itaat ederek yemeden, içmeden, nefsi arzulardan kendisini alıkoyar. Mevlâna Hazretlerinin şu veciz sözü ne kadar manidar değil mi dostlar? "Birçok oruç tutan vardır ki orucunu bozmuştur, nice yiyen vardır ki oruçludur.” diye buyurması bizler için bir tefekkür vesilesidir. Değerli dostlar; tuttuğumuz orucu avamın orucu gibi değil de aslolan havas, havassü’l-havas orucunu gibi tutabilmek önemlidir. Devamı için tıklayınız Mustafa AYALTI Altınoluk, 20 Ocak 2021
hatasını kabul etmeyen insana ne denir